Okul Oyun Yeri Değil Öğrenme Yeridir(!)
- sinanansen
- Feb 11, 2024
- 4 min read

Hazırlanan bu raporda bulunan “Çocuk merkezli oyunun onarılması gerektiği” yönündeki iddia pek çok kişi tarafından reddedilebilir ve dahası bazı çevreler tarafından alaya alınabilir. Oyunun çocuk gelişimindeki hayati önemi araştırmalarla defalarca kez gösterilse de halen birçok kişi okulda oyun oynamanın zaman kaybı olduğuna inanmaktadır. Çünkü bu düşünceye sahip kişilere göre “Okul öğrenme yeri ve evde oyun oynamak için bolca zaman var.”
Oyunun değerine dair bu kuşkucu yaklaşım “Akıllı Bebek” ürünleri tarafından desteklenen(burada “Smart Baby(Akıllı Bebek)” kavramı, çocukları erken yaşta öğrenmeye teşvik etmek ve gelişimlerini desteklemek için özel olarak tasarlanmış eğitim araçları ve oyuncakları içerir.), çocukların ses bilgisi ve harf tanıma gibi okumanın temel öğelerinde ne kadar erken ustalaşmaya başlarlarsa başarılı olma olasılıklarının da o kadar yüksek olacağı yönündeki yaygın varsayımla birleşir. Böylelikle erken çocukluk dönemi ve okul öncesi eğitimde ağırlıklı odak okuryazarlık ve diğer akademik becerilerin öğretilmesi haline gelir. Dolayısıyla pek çok okul öncesi kurum da hızla bu akımı takip etmeye başlamaktadır.

Çocukların oyunlarıyla ilgili yaygın yanlış kanılar gerçekte neler olup bittiğine yakından baktığımızda yerle bir olur. Yüzeysel oyun ile beş yaşındaki çocukları bir saat veya daha uzun süre meşgul edebilen, kendi orijinal fikirleri ve zengin dil kullanımıyla desteklenen daha karmaşık “-mış gibi” oyun arasında ayrım yapmaya başlarız. Çocuklar oyunun akışına derinlemesine daldıklarında, kaotik bir sınıfın sesi ile enerjinin uğultusunu arasındaki farkı görebiliriz.
Küçük çocuklar oyun esnasında yoğun emek harcarlar. Oyun içerisinde farklı sahneler ve hikayeler kurgular, çıkan çatışmaları çözer ve sosyal engelleri aşarak kendi yollarını bulurlar. Ne yapmak istediklerini bilir ve bunu yapmak için özenle çaba koyarlar. Motivasyonları içeriden geldiği için fikirlerini başarılı bir sonuca ulaştırmaya dair güçlü bir ders çıkarırlar.
Araştırmalar, karmaşık sembolik oyun oynayan çocukların oynamayanlara göre daha fazla dil becerisine, daha iyi sosyal becerilere, daha fazla empati kurma becerisine, daha fazla hayal gücüne ve karşısındakinin ne demek istediğini anlama konusunda daha fazla incelikli kapasiteye sahip olduğunu göstermektedir. Bu araştırmalara göre sembolik oyun oynayan çocuklar daha fazla öz kontrol ve daha yüksek düzeyde düşünme gösterirken daha az agresif tavır sergiler. Aynı şekilde hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar da oyun oynayanların oynamayanlara göre daha büyük ve karmaşık nöron yapısına sahip beyne sahip olduklarını göstermektedir.
Uzun vadeli araştırmalar ses bilgisi ve diğer soyut becerilerin erken yaşta öğrenilmesinin iyi sonuçlar doğuracağına şüpheyle yaklaşır. Örneğin Almanya’daki oyun temelli anaokullarının çoğu 1970’lerdeki eğitimsel “reform” dalgası sırasında bilişsel başarı odaklı merkezlere dönüştürülmüştür. 50 oyun temelli sınıfı 50 başarı merkezli sınıfla karşılaştıran araştırma, on yaşına gelindiğinde oyun oynayan çocukların birçok açıdan diğer çocuklardan üstün olduğunu ortaya çıkarmıştır. Araştırmaya göre oyun oynayan çocuklar okuma ve matematik alanında diğer çocuklardan daha ileri seviyededir ve okulda sosyal-duygusal olarak daha fazla uyum göstermektedirler. Aynı zamanda yaratıcılık, zeka, sözlü anlatım ve el becerisi bakımından da oldukça başarılıdırlar(1). Bu çalışmanın sonucunda Alman anaokulları yeniden oyun temelli eğitime geri dönmüştür.
Çin ve Japonya’nın bilim, matematik, teknoloji öğretimindeki başarıları ABD’de kıskanılır. Ancak bu ülkelerin ikinci sınıftan önceki dönemde eğitime yaklaşımlarını nadiren duyulmaktadır. Bu yaklaşım didaktik olmaktan çok eğlenceli ve deneyimle doludur. Finlandiya’daki çocuklar da oyun dolu anaokullarına gider ve birinci sınıf, altı yerine yedi yaşında başlar. Finlandiya eğitim sistemi de uzun ve oyun dolu bir erken çocukluk dönemine değer verir. Öyle ki Finlandiya düzenli olarak 15 yaş çocukları için yapılan PISA(Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) sınavından en yüksek puanı alır.
Yoksulluğun Finlandiya'daki çocukları ABD'deki çocuklar kadar etkilemediği ve yoksul çocukların okul öncesi ve anaokullarında özel ilgiye ihtiyaç duyduğu doğrudur. Ancak asıl ihtiyaçları oyuna ve deneyime dayalı bir programın tüm avantajlarından yararlanmak için ekstra destek almaktır. Pek çoğu oyun konusunda deneyimsiz olduğu için başlangıçta oyuna girişi sağlayacak bir yapıya ihtiyaç duyabilir. Pek çok orta sınıf çocuğun küçüklüklerinden beri sahip olduğu kitaplara sağlam bir giriş yapmaya gereksinimleri vardır. Bununla beraber sohbet esnasında, hikaye anlatımında, şarkı ve tekerlemelerdeki dili duymaya ihtiyaçları vardır. Ve tabii ki aynı derecede öneme sahip olan dili kullanma gereksinimleridir. Oyun, çocukların duydukları dili kullanmalarının en önemli yoludur.

Etkili bir oyun temelli yuvada eğitmenin güçlü ama incelikli bir rolü vardır. Eğitmen çocuğun bilişsel, fiziksel ve sosyal-duygusal gelişimini anlar. Çocukların oyun temalarına uyum sağlar ve onları temel alarak onların zihinlerini harekete geçirecek yeni içerik ve oyun materyalleri sunar. Çocukların bireysel ihtiyaçlarını bilir ve yaşamlarında öğrenmenin önüne geçen engelleri aşmalarına yardımcı olur. Başka bir deyişle eğitmen;eğitmenlerin birbirlerinin gelişimlerini desteklediği ve yöneticilerin eğitmenlerin çalışmalarını takdir ettiği bir öğrenme topluluğunun parçası olan, iyi eğitimli bir profesyoneldir. Çocuklarından çok şey bekler ve mükemmelliği destekleyen bir sınıfın nasıl yaratılacağını bilir.
Sadece yoksulluk içinde yaşayanların değil, tüm küçük çocukların böyle bir desteğe ihtiyacı vardır.
Gerçek şu ki günümüzde pek çok çocuğun evde bile yeteri kadar oyun zamanı yoktur. Pek çok çocuk artık medyanın ve hayatlarında onlar için organize edilen etkinliklerin(kursların, eğitimlerin) fazlalığı nedeniyle yaratıcı oyuna girme konusunda yardıma ihtiyaç duyar. Kendi fikirlerini öne çıkarmak için çırpınır dururlar. Bir yuva eğitmeninin de belirttiği gibi, “Çocuklara oynamaları için zaman verirsem ne yapacaklarını bilemezler. Kendilerine ait hiçbir fikirleri yok.”
Bu hem çocuklar hem uluslar hem de dünyamız için bir trajedidir. Eğer yaratıcılığı çocuklukta engellenirse hiçbir insan tam potansiyeline ulaşamaz. Ve hiçbir ulus 21. yüzyılda son derece yaratıcı ve yenilikçi bir iş gücü olmadan gelişemez. Kendi bağımsız düşüncelerini oluşturabilen ve bunlara göre hareket edebilen vatandaşlar olmadan demokrasi de hayatta kalamaz.
Erken çocukluk döneminde öğrenme mekanizması ve küçük çocukların fiziksel, sosyal ve duygusal gelişimi için hayati bir güç olarak oyunun gücü tartışmasızdır. Oyuna temelli yuvalardaki çocukların, oyun oynaması engellenenlere göre çifte avantajı bulunur: Okuma ve diğer entelektüel becerilerde eşit derecede iyi veya daha iyi olurlar ve iyi uyum sağlamış sağlıklı insanlar olma olasılıkları daha yüksektir.
Her çocuk oyun temelli, deneyime dayalı yuvada büyüme ve öğrenme fırsatını hak eder.
Oyun her zaman işe yarar.
Çeviren: Candan Çalışkan
Kaynak: https://www.waldorflibrary.org/images/stories/Journal_Articles/crisis_kindergarten_almon.pdf
(1)Bu bulgular Philip W. Jackson tarafından düzenlenen “The Handbook of Research on Curriculum”(1992) kitabının Linda Darling-Hammond ve Jon Snyder tarafından yazılan “Curriculum Studies and the Traditions of lnquiry The Scientific Tradition” bölümünden özetlenmiştir. NewYork: MacMillan, pp. 41-78
Коментарі